Kayıp

Nereye gideceğini bilemedi kadın... Ne düşünmesi gerektiğini... Ne yapması gerektiğini... ya da öyle demeyelim, aslında ne düşünmesi veya ne yapması gerektiğini biliyordu belki de... Ama korkuyordu, korkutuyordu onu hayat. Sıkılmıştı artık... Artık öyle sıkılmıştı ki... Duvarlar üstüne üstüne geliyor, gece onu boğuyor ve yine sarhoş bitap bir halde oturuyordu her zamanki yerinde, sanki zorunlulukmuş gibi; fakat bir yandan keyif te alarak... Acı, tuhaf bir haz... Evet, bu.

Çok basit miydi her şey gerçekten? Dile getirildiğinde ağızdan kolayca dökülen kelimeler gibi, yapması da kolay mıydı?

Ben robot muyum dedi kendi kendine. Evet, değilsin, olmamalısın da. Zorlanman, kendini zorlaman ve hep affallaman da bu yüzden, bunu göremiyorsun; yaşadığımız bu çağda hepimiz bir rekabet içindeyiz, hep yüksek performansta ve kusursuz olmamız bizden bekleniyor, tabii en iyilerden olmak istiyorsak. Ne kadar güçlüyse sinirlerin, ne kadar feragat ettiysen bu hayatın zevklerinden, çalışkansan diğerlerinden, bir bakıma robot gibiysen, her gününü başkalarını mutlu etmek için veya dolaylı yoldan başkalarını mutlu edecek şeyler yapmakla şuursuzca harap ediyorsan, işte sen aradıkları adamsın.

Zeki olmak her zaman iyi midir? Sanmıyorum, eğer o zekanı bir robot gibi işine aktaramıyor ve de hayattan zevk almayı arzuluyorsan, değil.

“Ben öyle olamam” dedi kadın kendi kendine. Çığlık atmak istedi, koşup kaçmak, arkasına bile bakmamak istedi, ama onu tutan o kadar çok şey vardı ki, yapamadı.

Herkes gibi olmak istemedi, ama bu düzenin içine doğmuştu o da, çoğunluk gibi.

Dönsün başım dönsün, hep dönsün istedi bir an. Ahh! Geceler en sadık dostu haline gelmişti, bayılana dek içmek, yalnızlığını pekiştirmek, hoşuna gider olmuştu, şayet o denli yalnızdı ki...


Kadın istedi ki, gözünü açıp kapasın ve kendini istediği yerde bulsun, hayatını kurmuş ve yine en sevdiği içkiyi yudumlar ve müziğini dinlerken...

Yorumlar

Popüler Yayınlar